İçeriğe geç

15 günlük bebek belli olur mu ?

15 Günlük Bebek Belli Olur Mu? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından Bir İnceleme

İstanbul’un kalabalık sokaklarında yürürken gözlerim, hemen her an, hayatın farklı renkleriyle karşılaşıyor. Her insan bir başka hikayeyi taşıyor. Toplu taşımada karşılaştığım bir annenin, 15 günlük bebeğiyle ilgili sorusuyla beynimde yankı yapmaya başlayan bir konu vardı: “15 günlük bebek belli olur mu?” Bu soru, sadece biyolojik bir merak değil, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi önemli meselelerle de bağlantılı. Ben de bunları düşündüm, daha doğrusu günlük hayatta etrafımda gözlemlediğim durumlar üzerinden düşünmeye başladım.

Toplumsal Cinsiyet ve Beklentiler

Geçtiğimiz günlerde iş yerinde, bir arkadaşım yeni doğan bebeğinden bahsediyordu. “15 günlükken belki de cinsiyetini anlayabiliriz,” dedi. Bu söylem, bana toplumsal cinsiyetin ne kadar derin bir şekilde hayatımıza işlediğini hatırlattı. Türkiye’deki birçok insan, bebeklerin ilk günlerinden itibaren hangi cinsiyete ait olduğuna dair beklentiler içine giriyor. Erkek bebekler için daha güçlü, sağlam ve “cesur” olma, kız bebekler içinse narin ve nazlı olma beklentisi neredeyse doğuştan gelen bir norm gibi. Hatta bazıları, “bebeğin ilk adımlarını atması” veya “15 günlükken cinsiyetinin anlaşılması” gibi şeyleri, toplumun belirlediği sınıflamalara, kalıplara uygun bir şekilde değerlendirmeye başlıyor.

Bu durumun beni etkileyen yönü, aslında toplumda 15 günlük bebekten bile cinsiyet belirleme çabası ve bu konuda kadın ve erkek olmanın çizdiği sınırların ne kadar belirgin hale geldiğini fark etmemdi. Bebeklerin cinsiyetini ya da kimliklerini o kadar erken yaşta etiketlemeye çalışmak, cinsiyetin doğuştan gelen bir “doğal özellik” olduğunu düşünmek, sadece biyolojik bir olgudan daha fazlasını, toplumsal bir yapı haline getiriyor.

Çeşitlilik ve Toplumsal Normlar

Geçenlerde bir arkadaşımın gayrimenkul ofisinde bir seminerdeydim. Çeşitlilik ve kapsayıcılık üzerine konuşmalar yapılıyordu. Konuşmalar arasında bir yerlerde, iş yerindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden bahsedildi ve herkesin işyerinde eşit fırsatlara sahip olması gerektiği vurgulandı. Fakat bir kadının, bebeğini doğurduktan sonra yaşamı ve kariyeri arasında seçim yapmak zorunda olması, bu çeşitliliği ne kadar zorlayıcı hale getiriyor, işte bunu pek çok kadın yaşıyor.

Bu noktada, toplumsal normların, bebeklerin cinsiyetinin ya da varlıklarının nasıl “kabul edilebilir” olacağına dair baskılar oluşturduğunu düşündüm. Çeşitli kimlikler, kişilerin kendi bedenlerinde farklılıklar yaratmaya başladığında, toplumun onlara sunduğu “doğru” kimliklere uymaları bekleniyor. 15 günlük bebeklerin bile “erkek mi, kız mı” gibi ikili cinsiyet normlarına zorlanmasının, çeşitliliğin reddi olduğunu hissediyorum.

Sosyal Adalet: Anne ve Bebek Arasındaki Bağ

Birkaç hafta önce, evimden işe giderken bir kadının gözlerindeki yorgunluk dikkatimi çekti. Yanında bir bebek vardı, yalnızca birkaç haftalık görünüyordu. Kadının biraz gergin olduğu belliydi, ama bir yandan da bebeğini sarıp sarmalıyor, ona en iyi şekilde bakmaya çalışıyordu. O an, sosyal adaletin, annenin toplumsal rolü ve bebeğiyle kurduğu bağ üzerine düşündüm. Birçok kadının karşılaştığı zorluklardan biri de bebeğiyle, aynı zamanda toplumsal baskılarla, ailesinin ve çevresinin beklentileriyle nasıl baş edeceğini bulmaktır. Özellikle bu tür sosyo-ekonomik zorluklarla başa çıkmaya çalışan annelerin, hem bedenleri hem de kimlikleri üzerinde kontrol kaybetmeleri toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ne kadar derinlere işlediğini gözler önüne seriyor.

Bu yazıyı yazarken de, bazen sokakta duyduğum cümlelerin ne kadar derin anlamlar taşıdığına bir kez daha dikkat ettim. Kadınlar, sadece 15 günlük bebeklerinin cinsiyetini belirleyebileceklerini düşünürken, bir yandan da toplumun onlara ne tür roller biçtiğini sorgulamadan kabul ediyorlar. Bir anne için bu, sadece bir biyolojik gerçeklik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir yük oluyor.

Sonuç: Bebeğin Kimliği ve Toplumun Rolü

Evet, 15 günlük bebek belli olur mu? Elbette, biyolojik olarak belirli işaretler gözlemlenebilir. Fakat bu soruya verilecek yanıt sadece doğrudan fizyolojik bir değerlendirme değil, toplumsal cinsiyetin, çeşitliliğin ve sosyal adaletin izlediği bir yolculuk olmalı. Bir bebeğin kimliğini, sadece biyolojik değil, toplumsal bağlamda da anlamalıyız. 15 günlük bir bebek, henüz cinsiyetini ya da kimliğini belirleyecek kadar büyümemişken, toplumun ona yüklediği cinsiyet normları, aslında ona kimlik kazandırmaktan çok, ona kendi kimliğini bulma yolunda baskı oluşturuyor.

Bebeklerin kimliklerinin henüz şekillenmediği bu dönemde, hepimizin birbirimize empatiyle yaklaşarak toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamamız, daha adil ve kapsayıcı bir toplum yaratmamıza katkı sağlayabilir. Cinsiyetin ve kimliğin, bireylerin deneyimleriyle şekillendiğini kabul etmek, çeşitliliği kucaklamak ve toplumsal normları yeniden gözden geçirmek, hepimiz için daha eşit bir gelecek yaratabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort Megapari
Sitemap
ilbet casinohttps://betexpergiris.casino/betexpergir.netsplash