Miting İçin İzin Almak Gerekir mi? Öğrenmenin ve Katılımın Pedagojik Boyutu
Bir eğitimci olarak, her yeni nesilde aynı soruyla karşılaşırım: “Öğrenmek sadece okulda mı olur?” Cevabım her zaman aynıdır — öğrenme, hayatın ta kendisidir. İnsan, yaşadığı toplumun içinde düşünür, tartışır, eyleme geçer ve böylece dönüşür. Bu nedenle, miting gibi toplumsal katılım biçimleri de aslında birer öğrenme deneyimidir. Fakat bu noktada şu soru gündeme gelir: Miting için izin almak gerekir mi? Bu sorunun cevabı, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda pedagojik, etik ve toplumsal açıdan da ele alınmalıdır.
Toplumsal Katılım Bir Öğrenme Sürecidir
Öğrenme teorileri, bireyin bilgiyi yalnızca pasif biçimde almadığını, aksine onu etkileşimle inşa ettiğini söyler. John Dewey’in deneyim temelli eğitim anlayışına göre, birey toplumsal süreçlere katıldıkça demokrasi kültürünü içselleştirir. Mitinge katılmak da bu sürecin bir parçasıdır.
Bir öğrenci, miting alanında yalnızca bir pankart taşımaz; hak, özgürlük ve sorumluluk kavramlarını içselleştirir. Bu, bilgiyi yaşamla bütünleştirmenin en güçlü yollarından biridir. Dolayısıyla miting, bir “eylem” olmanın ötesinde, bir “öğrenme ortamı”dır.
Fakat bu öğrenme sürecinin sağlıklı olabilmesi için düzen, güvenlik ve saygı kavramları da sürecin parçası olmalıdır. İşte bu noktada, “izin” meselesi devreye girer.
Hukuki ve Pedagojik Denge: İzin Neden Gerekir?
Miting için izin almak konusu, hukukla eğitimin kesiştiği bir alandır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi açıkça belirtir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Bu madde, demokratik bir toplumda ifade özgürlüğünün temelini oluşturur. Ancak aynı zamanda mitinglerin kamu güvenliğini tehdit etmemesi, barışçıl nitelikte olması ve başkalarının haklarını ihlal etmemesi gerekir. Bu bağlamda devlet, mitingin yeri, zamanı ve biçimiyle ilgili düzenlemeler yapma yetkisine sahiptir.
Pedagojik açıdan bakıldığında ise bu süreç, öğrenilmiş sorumluluk kavramının pratiğe dökülmesidir. Tıpkı bir öğrencinin grup çalışmasında kurallara uyması gibi, toplumsal katılım da belirli ilkeler içinde yürütülür. Bu, bireyin yalnızca haklarını değil, başkalarının haklarını da gözetmeyi öğrenmesini sağlar.
Katılım Kültürü: Öğretmek mi, Öğrenmek mi?
Modern pedagojide “öğreten” ile “öğrenen” arasındaki sınır giderek silikleşir. Mitingler de bu bağlamda çift yönlü öğrenme alanlarıdır.
– Birey, toplumsal yapının sınırlarını öğrenir.
– Devlet, bireyin taleplerini anlamayı öğrenir.
Yani bir miting, aslında toplumun kendi kendine ders verdiği bir sınıftır.
Bu bağlamda şu sorular kaçınılmaz hale gelir: “Bir toplum, eleştirilmeyi öğrenmeden nasıl gelişebilir?” “Birey, itiraz etmeyi öğrenmeden nasıl düşünebilir?”
İzin süreci, bu karşılıklı öğrenmenin düzenini sağlar. Bir mitingin planlanması, sorumluluk almayı öğretir; disiplinli bir şekilde organize edilmesi ise toplumsal bilincin gelişimine katkıda bulunur.
Öğrenmenin Toplumsal Boyutu: Katılımın Pedagojisi
Pedagoji yalnızca bilgi aktarmak değildir; bireyi aktif, düşünen ve sorumlu bir özneye dönüştürmektir. Bu dönüşüm, katılım kültürüyle mümkündür. Paulo Freire’in “eleştirel pedagojisi” bu noktada anlam kazanır: Birey, toplumsal gerçekliğe eleştirel gözle bakmayı öğrenmeli ve gerektiğinde bu gerçekliği değiştirmek için harekete geçmelidir.
Mitingler bu bilincin pratik alanlarıdır. Bir öğrenci mitingine katılan genç, yalnızca bir politik tavır göstermiyor; aynı zamanda “öğrenmenin özgürleştirici doğası”nı deneyimliyor.
Eğer bir toplum bireylerine yalnızca itaat etmeyi değil, sorgulamayı da öğretirse, o zaman demokrasi eğitimle iç içe geçer. Bu nedenle, mitingler pedagojik olarak yalnızca bir hak değil, bir öğrenme hakkıdır.
Mitingin Eğitimsel Potansiyeli
Bir mitinge hazırlanmak; afiş tasarlamak, slogan düşünmek, başkalarıyla tartışmak — hepsi birer öğrenme sürecidir. Bu, bireysel ifade becerilerini geliştirir, iş birliği duygusunu pekiştirir ve empatiyi öğretir.
Ancak bu sürecin üretken olabilmesi için diyalog gereklidir. Eğitimde olduğu gibi toplumda da tek taraflı iletişim, öğrenmeyi engeller. Devletin görevi, bu diyaloğun özgürce ve güvenli biçimde gerçekleşmesini sağlamaktır.
Bu nedenle miting için izin almak, özgürlüğü kısıtlamak değil, özgürlüğün sürdürülebilirliğini güvence altına almaktır.
Sonuç: Öğrenmek, Katılmaktır
Miting için izin almak gerekir mi? sorusunun cevabı, yalnızca yasal değil, eğitsel bir yanıt gerektirir. Evet, izin almak gerekir; çünkü bu, toplumun kendi içinde bir öğrenme disiplini oluşturur. Ancak bu izin, baskı değil; düzenin, saygının ve güvenliğin ifadesi olmalıdır.
Gerçek öğrenme, sadece sınıf duvarları arasında değil, meydanlarda, sokaklarda ve diyaloglarda gerçekleşir. Bir toplumun öğrenme kapasitesi, eleştiriye verdiği tepkiyle ölçülür.
Şimdi düşünün:
Siz son olarak ne zaman bir düşünceyi savunmak için sesinizi yükselttiniz?
Ve o an, sadece bir eylem mi yaptınız, yoksa bir şey mi öğrendiniz?